
ÖĞRETİLMEYEN
ÖĞRETİLMEYEN ‘Adıyla’ seslenmek gerek bu alemde her zerreye. Kişilerden, şehirlerden öte; ‘hallere’ adıyla hitap etmek gerek. Zira öyle başladı kitap: ‘adıyla, ismiyle’ …
ÖĞRETİLMEYEN ‘Adıyla’ seslenmek gerek bu alemde her zerreye. Kişilerden, şehirlerden öte; ‘hallere’ adıyla hitap etmek gerek. Zira öyle başladı kitap: ‘adıyla, ismiyle’ …
DOSTU HATIRLAMAK SADECE DOSTU HATIRLAMAK DEĞİLDİR Ve bir dost hatırlanır sayfalar arasından, en ince sayfalara kadar inmeyi önemli kılar bir anda. Hatırlanır ve hatırlatır dost. Hatırlatır bize küçük gözüken amellerde kurtuluşumuzun saklı olduğunu.
Bu dünyada zerre kadar bile hiçbir şey değersiz değildir. Yaşadıkça işler iliklerimize. Şahit oldukça, amil olmaya başlarız.
Bir bal kavanozu kırılırsa ne olur? Belki sadece cam kırıkları… Peki ya kavanoz ağzına kadar bal doluysa? İşte o zaman bala yazık olur.
İnce belli tek şekerli birkaç yudum söz, çayın demlenip bardakta sunulması gibi kıvama gelmiş sözler ve o sözlerin kelime kalıplarına dökülmesi…
Mülakat: Fulya KARABABA – Elif SİTEMBÖLÜKBAŞI
Ağlarken bir insan ne kadar da masumdu, çaresizliği, acizliği ve kabullenmişliği, razı olmuşluğu belirirdi gözyaşlarında. İnsan ağlarken daha bir insan olurdu. Sanki dünyaya ruhundan bir şeyler bırakırdı hüznünü yaşarken. Hele ağlamadan sonraki ilk tebessüm yok mu? Gönlümdeki sevgiye kucaklattırırdı kainatı. Kalbimin özündeki o çekirdek, o çekirdeğin çekirdeği yeltenirdi yeşermeye, coşardı …
Bilemem ben, kusura bakma, hüküm veremem kendimce. Yeremem seni, üzemem hakkım yok buna. Söylerim evet, konuşurum seninle, anlatırım güzelce, kalbine değen cümleler söyleyecek kadar güzel konuşamam ama. (Ne yapayım ben de böyleyim işte.) Kalbine dokunmak bana çok huzur verirdi oysa, kalbine dokunarak anlatmak. Kendi dünyamı açmaktır bu; eleştiri, yargılama, suçlama, …